Leonardo da Vinci: Efsaneler, Gerçekler ve Bir Ressamın İnatçı Merakı

Rönesans’ın Sahnesi ve İlk Portreler

Giriş: Neden Hâlâ Leonardo?

Leonardo da Vinci - Otoportre Leonardo da Vinci, Kırmızı Tebeşir Otoportre (tahmini), c. 1512, Torino Kraliyet Kütüphanesi

Leonardo da Vinci… Adını duymayan yoktur. Ama bir düşünün: Bugün Mona Lisa’ya neden saatlerce kuyruk bekleniyor? Neden Son Akşam Yemeği hâlâ popüler kültürden çıkmıyor? Ve neden Leonardo, diğer yüzlerce Rönesans ustası arasından bu kadar öne çıkıyor?

Belki de cevap, onun yalnızca bir ressam olmamasında saklı. Leonardo hem mühendis, hem anatomi meraklısı, hem de müzisyendi. Ama belki daha önemlisi: O, resmi “sipariş üzerine” yapan bir zanaatkâr gibi görünüp aslında hep kafasının içindeki deneyleri sürdürdü. Yani yaptığı işler, dönemin beklentilerini aşan gizli bir merakın ürünüydü.

Bu yazı dizisinde, Leonardo’nun sanatındaki en önemli üç tabloya odaklanacağız: Son Akşam Yemeği, Kayalıklar Bakiresi ve Mona Lisa. Ama oraya gelmeden önce, Leonardo’yu anlamak için onu sahneye çıkaran dönemi biraz tanımamız gerek: Rönesans.


Rönesans’ın Sahnesi: Hümanizm ve Sanatçı Kimliği

Rönesans yalnızca sanatın değil, insanın da yeniden doğuşuydu. Ortaçağ boyunca “hepimiz Tanrı’nın bir parçasıyız” anlayışı hâkimken, hümanizmle birlikte “insan küçük evrendir” düşüncesi öne çıktı. Bu değişim, sanatçı kimliğinin de doğmasına yol açtı.

Ortaçağ’da manastır keşişleri, İncil resimlerini imzasız yapardı. Çünkü bireyin adı önemli değildi, önemli olan Tanrı’ya hizmetti. Oysa Rönesans’ta işler değişti. Artık aristokratlar kendi portrelerini sipariş ediyor, sanatçılar da eserlerine imza atmaya başlıyordu. Sanatçı, zanaatkârlıktan yavaş yavaş “yaratıcı deha” konumuna evrildi.

Ama bu noktada önemli bir ayrıntı var: Sanat için sanat diye bir şey henüz yoktu. Leonardo da Vinci ya da Michelangelo eserlerini kendi keyiflerinden yapmadılar; çoğu sipariş üzerine, patronlarının isteklerine göre üretildi. Mesela Son Akşam Yemeği de bir manastırın yemek salonu için sipariş edilmişti. Yani sanat hep bir otoriteye bağlıydı: önce kilise, sonra tüccarlar, ardından monarşi, en sonunda da akademiler. Bu zincir ancak 19. yüzyılda kırıldı.


Cinevre de’ Benci’nin Portresi: İlk İpuçları

Leonardo’nun bilinen ilk portrelerinden biri, Cinevre de’ Benci’nin Portresi’dir (1480).
Cinevre de' Benci'nin Portresi - Leonardo da Vinci Cinevre de’ Benci’nin Portresi, c. 1474-1478, National Gallery of Art, Washington

Bu portreyi anlamak için küçük bir hatırlatma: Ortaçağ portrelerinde doğa yoktur, perspektif yoktur. Figürler adeta havada süzülür gibi durur. Leonardo ise arkaya bir manzara ekledi: Cinevre’nin saç rengiyle uyumlu bir ağaç, derinlik hissi veren bir fon. Böylece izleyici, bir “gerçeklik yanılsaması”yla karşılaşır.

Bir diğer dikkat çekici nokta: Portre yarım kesilmiş gibi görünür. Aslında Leonardo, modelin ellerini de çalışmış ama sonradan kolları atıp yalnızca omuzdan yukarıya odaklanmıştır. Belki sipariş sahibinin isteğiyle, belki de kendi kararıyla… Bu da bize Leonardo’nun portrelerinde her zaman “tamamlanmamışlık” hissini hatırlatır.

Cinevre de’ Benci yalnızca bir kadın portresi değildir; aynı zamanda sanat tarihine yeni bir soluk getiren işarettir. Çünkü burada sanatçı, modelin kişiliğini, karakterini, neredeyse ruhunu göstermeye çalışır. İşte bu yaklaşım, Mona Lisa’ya kadar uzanacak uzun bir yolculuğun ilk adımıdır.


Hümanizm ve Portrede İdeal İnsan

Rönesans portreleri, yalnızca “gerçekçi” olmak için yapılmazdı. Aynı zamanda aristokratların idealize edilmiş hâllerini de yansıtırdı. Soylu bir kadın portresini yapıyorsanız, onu hem zarif, hem bilge, hem de güzel göstermek zorundaydınız. Çünkü o portre, yalnızca bir sanat eseri değil, aynı zamanda bir prestij göstergesiydi.

Leonardo da Vinci bu beklentiyi yerine getirirken, bir yandan da portreye insani sıcaklık katmayı başardı. Bu insani bakış, onun ileride Meryem ve Bebek İsa tablolarında çok daha güçlü bir şekilde ortaya çıkacaktı.


Bölüm 2: Meryem ve Bebek İsa’dan Son Akşam Yemeği’ne

Meryem ve Bebek İsa: İlahi Olanın İnsani Yüzü

Ortaçağ resimlerinde Meryem Ana ve Bebek İsa, neredeyse heykel gibi sert, soğuk ve ilahi bir tavırla betimlenirdi. İsa genellikle bir yetişkin gibi resmedilir, bebek olsa bile ciddi bakışlarla kutsama işareti yapardı. Ama Leonardo, bu geleneği kırdı.

Onun tablolarında Meryem, bebeğine şefkatle bakan bir anne; İsa ise gerçekten bir çocuktu. Gülüyor, kıkırdıyor, annesinin boynuna sarılıyordu. Leonardo’nun asıl devrimi, ilahi figürleri insani duygularla anlatmasıydı. Bu, Rönesans hümanizminin resme yansıyan en güçlü işaretlerinden biriydi.

Çiçekli Meryem (Benois Madonna) - Leonardo da Vinci Çiçekli Meryem (Benois Madonna), c. 1475-1478, Hermitage Müzesi, St. Petersburg

Bu tabloda Meryem’i gülümserken görürüz. Bir annenin çocuğuyla kurduğu o doğal bağı, samimi bir anı yakalamıştır Leonardo. İşte bu sıcaklık, sonraki yüzyıllarda Barok sanatına bile ilham olacaktı.


Son Akşam Yemeği: Bir Başyapıtın Sakat Doğumu

Leonardo’nun en ünlü eserlerinden biri, Milano’daki Santa Maria delle Grazie manastırında yer alan Son Akşam Yemeği’dir. Ama ironik olan şu ki: Bu eser sanat tarihinin en büyük teknik fiyaskolarından biri olarak da bilinir.

Son Akşam Yemeği - Leonardo da Vinci

Neden “sakat doğmuş” bir başyapıt?

Ortaçağ’dan beri manastır duvarlarına yapılan en sağlam teknik freskti: Nemli sıva üzerine hızlıca boyanan resimler, duvarla bütünleştiği için yüzyıllarca dayanırdı. Leonardo ise “hızlı çalışmayı sevmiyorum” diyerek yeni bir şey denedi: tempera. Yumurta akı, balmumu ve bitümen karışımlı bu boya tabakası, duvarın üzerine adeta yapıştırıldı. Ne var ki manastırın altından geçen su kanalları ve mutfak fırınlarının sıcaklığı yüzünden, boya birkaç yıl içinde kabarmaya ve dökülmeye başladı. Leonardo’nun kendisi bile eseri restore etmeye kalktığında “Bunu ben mi yaptım?” diye şaşkına dönmüştü.

Bugün gördüğümüz tablo, yüzlerce kötü restorasyon, savaş bombardımanı, hatta üzerine açılmış bir kapının (!) izlerini taşıyor. Yani asıl Leonardo’nun yaptığıyla aramızda koca bir uçurum var.


Hikâye: İhanet ve Kaos

İncil’e göre Son Akşam Yemeği, İsa’nın çarmıha gerilmeden önce havarileriyle yediği son yemektir. O sofrada İsa, “İçinizden biri bana ihanet edecek” dediğinde bütün havariler şaşkına döner. İşte Leonardo tam da bu anı seçti.

Ama Rönesans’ın matematiği ve düzeniyle:

  • İsa, tam ortada yalnız bırakılmıştır.
  • Havariler üçlü gruplar halinde toplanmıştır.
  • Sahne ne kadar kaotik görünse de aslında kusursuz bir geometriye dayanır.

İsa biraz daha büyük resmedilmiştir, ama fark edilmez çünkü odak noktasında durur. Bu bile Leonardo’nun tasarım zekâsının bir kanıtıdır.


Dan Brown ve Yuhanna – Mecdelli Meryem Tartışması

Dan Brown’un Da Vinci Şifresi romanını okuyanlar bilir: Yuhanna’nın aslında Mecdelli Meryem olduğu, İsa ile gizli bir ilişki yaşadığı öne sürülür. Oysa bu tamamen bir kurgudur. Leonardo’nun tablosunda gördüğümüz, feminen çizilmiş Genç Yuhanna’dır. Kadın gibi görünmesinin sebebi ise Leonardo’nun genç erkek yüzlerini yumuşak hatlarla betimleme alışkanlığıdır. İtalyanların deyimiyle: “sakat doğmuş başyapıtın” yanlış okunması.


Havarilerin İşaretleri

Leonardo, havarileri tanıyabilmemiz için küçük ipuçları yerleştirdi:

  • Petrus elinde bir bıçak tutar. Çünkü ileride İsa’yı yakalamaya gelen askerin kulağını kesecektir.
  • Şüpheci Thomas, parmağını kaldırarak sorgulayıcı tavrını belli eder.
  • Yahuda, masada diğerlerinden ayrı, yüzü gölgede oturur. Elinde para kesesi vardır.

Bu detaylar, resmin yalnızca bir İncil sahnesi değil, aynı zamanda bir ikonografi dersi olduğunu gösterir.


En Komik Anekdot: Şarap ve Peynir

Dominiken keşişleri, Leonardo’nun yavaşlığından bıkmıştı. Bir raporda şöyle şikâyet ettiler:
“Altı ay geçti, hâlâ tek bir figür bile bitmedi. Ayrıca mahzenimizdeki bütün şarabı ve peyniri tüketti!”

Keşişler bu durumu Milano Dükü Sforza’ya dava olarak taşıdılar. Leonardo ise espriyle karşılık verdi: “Eğer biraz daha ısrar ederseniz, başrahibi Yahuda olarak resmedeceğim.” Sforza kahkahalarla davayı kapattı.


Neden Bu Kadar Popüler?

Aslında Son Akşam Yemeği Leonardo’nun zamanında öyle aman aman popüler değildi. Onu bugünkü ününe kavuşturan, 20. yüzyılda popüler kültürün keşfi oldu. Simpsons’tan reklam afişlerine, modadan dizilere kadar sayısız yerde yeniden yorumlandı. Bugün tablonun önünde yalnızca 15 dakika kalmanıza izin verilmesinin sebebi ise bozulmasını engellemek için uygulanan katı koruma önlemleri.

Leonardo da Vinci: Efsaneler, Gerçekler ve Bir Ressamın İnatçı Merakı

Bölüm 3: Kayalıklar Bakiresi ve Mona Lisa’nın Gizemi

Kayalıklar Bakiresi: Gizemli Bir İkonografi

Leonardo’nun en tartışmalı eserlerinden biri, Kayalıklar Bakiresi’dir. Aynı tablonun iki versiyonu vardır: biri Londra’daki National Gallery’de, diğeri Paris’teki Louvre’da.

Kayalıklar Bakiresi - Leonardo da Vinci Kayalıklar Bakiresi – National Gallery

Neden İki Versiyon?

Birinci tablo sipariş edildiğinde, kilise yetkilileri pek memnun kalmadı. Çünkü Leonardo’nun kullandığı semboller kafa karıştırıcıydı. Kim İsa, kim Vaftizci Yahya belli değildi. Dini ikonografiye alışık olanlar için bu büyük bir sorun demekti. Sonuç? Kilise, ikinci bir versiyon istedi. Leonardo ise uğraşmak istemeyip işi öğrencilerine devretti.

Kural basitti:

  • Leonardo’nun yaptığı: Flu, gizemli, sembolleri belirsiz.
  • Öğrencilerinin yaptığı: Net, açıklayıcı, sembolleri belirgin.

Gizemli Detaylar

  • Takdis işareti yalnızca İsa’ya özgüdür, ama burada Vaftizci Yahya da bu işareti yapıyor gibi görünür.
  • Meryem’in elinin “kartal pençesi” gibi İsa’nın üstünde durması, bazı yorumcular tarafından “yanlış peygamber” işareti olarak algılandı. Bu da Dan Brown gibi yazarların hayal gücünü körükledi.
  • Arka planındaki mağara ise özel bir simgeydi: Leonardo için merak ve bilinmeyenin peşine düşmek. Hatta onun bir dönem ortadan kaybolduğunda mağaralarda yaşadığı bile iddia edilir.

Sfumato ve Piramidal Form

Tablodaki figürlerin yüzleri sisli, kenarları belirsizdir. Bu, Leonardo’nun meşhur sfumato tekniğidir. Ayrıca bütün kompozisyon piramidal bir form üzerine kuruludur. Bu üçgen yapı, figürlere hem anıtsallık hem de odak noktası kazandırır.


Mona Lisa: Bir Kadının Gülümsemesinden Fazlası

Ve geldik sanat tarihinin en çok konuşulan tablosuna: Mona Lisa.

Mona Lisa - Leonardo da Vinci

Siparişin Sıradan Başlangıcı

Mona Lisa, aslında sıradan bir portre siparişiyle başladı. Lisa del Giocondo’nun eşi, Leonardo’nun babasıyla iş arkadaşıydı. “Senin oğlan bizim hanımın resmini yapar mı?” dedi. Hepsi bu. Yani tabloyu özel yapan şey, siparişin kendisi değil, Leonardo’nun onu bir deney tahtasına çevirmesiydi.

Neden Teslim Edilmedi?

Leonardo tabloyu teslim etmedi, Fransa’ya bile yanında götürdü. Çünkü aslında Mona Lisa onun için bir laboratuvardı. Dudak ve göz kenarına yıllarca sfumato uygulayarak ifadenin değişkenliğini araştırdı. Kadını güldürmek için şaklaban bile tutturdular, ama Lisa hiç gülmedi. O yüzden Leonardo, sahte bir gülümsemenin peşine düştü.


Çalındığında Efsaneleşti

1911’de tablo müzeden çalındığında Mona Lisa bir anda dünya gündemine oturdu. Çalan kişi Vincenzo Peruggia adlı bir İtalyan işçiydi. Gerekçesi basitti: “İtalyan eserlerinin Fransız müzesinde ne işi var?”
Ama asıl komik anekdot şu: Peruggia aslında başka bir tabloyu çalmayı düşünüyordu. Mona Lisa ile göz göze gelince “bana tuhaf tuhaf güldü, onu çalayım” demiş. Tabloyu paltosunun altına saklayıp çıkmış.

İki yıl sakladıktan sonra yakalandığında, tablo çoktan efsaneleşmişti. Gazeteler, kartpostallar, tiyatro oyunları… Mona Lisa artık sıradan bir portre değil, dünyanın en ünlü tablosu olmuştu.


Freud ve Duchamp’ın Yorumu

  • Freud, Mona Lisa’da hem anaç hem de erotik bir kadın figürü gördü. Ona göre tablo, erkeklerin arzuladığı “hem anne hem sevgili” arketipini temsil ediyordu.
  • Marcel Duchamp ise bıyık ve sakal çizdiği Mona Lisa kartpostalıyla sanat dünyasıyla alay etti. Bu, 20. yüzyılın en büyük “trollüklerinden” biri sayılır.

Leonardo’nun Çok Yönlülüğü

Leonardo yalnızca ressam değildi. Aynı zamanda:

  • Mühendis: Helikopterden dalgıç kıyafetine kadar birçok icat tasarladı.
  • Müzisyen: Sekiz enstrüman çalıyor, kendi icat ettiği enstrümanlarla saraylarda konser veriyordu.
  • Anatomi Meraklısı: İnsan bedenini parçalayarak kasların, damarların detaylı çizimlerini yaptı.

Onun çok yönlülüğü, resimlerine de yansıdı. Perspektif, anatomi, ışık, sembolizm… Hepsini bir arada kullandı.


Sonuç: Bize Ne Kaldı?

Bugün Leonardo’yu bu kadar özel kılan şey, yalnızca tabloları değil. O, merakın ve denemenin cesaretinin sembolü. Son Akşam Yemeği’nde hatalı bir teknik denemekten çekinmedi, Kayalıklar Bakiresi’nde sembollerle oynadı, Mona Lisa’da yıllarca bir gülümsemeyi çözmeye çalıştı.

Onun bize bıraktığı miras, belki de şu cümleyle özetlenebilir:
Merak etmekten ve denemekten asla vazgeçme.