Sınıf Çatışmasının Anatomisi

Not: Bu yazı Emrah Safa Gürkan’ın “Parazit: Böcekleştiren Kapitalizm / Emrah Safa Gürkan - Opus Magnum 52” isimli videosundan derlenmiştir.

Giriş: O Salona Sızan Koku Bizim mi?

Parazit Film Afişi Parazit (Gisaengchung), 2019, Yönetmen: Bong Joon-ho

Bong Joon-ho’nun Oscar ödüllü filmi Parazit, izleyicisini koltuğuna çivileyen bir gerilim filmi olmanın çok ötesinde bir eser. Modern toplumun sınıf, başarı ve zenginlik hakkındaki en derin kaygılarına tutulmuş kusursuz bir ayna. Film, iki ailenin trajikomik hikayesi üzerinden parlak yüzeylerin, minimalist mimarinin ve nazik gülümsemelerin ardındaki acımasız sistemi deşifre ediyor.

Film ilerledikçe anlarız ki o koku, sadece bir bodrumun nemi değil, sınıflar arasına örülmüş görünmez duvarların, bastırılmış öfkelerin ve içselleştirilmiş aşağılanmanın kokusudur. Film boyunca zihnimize kazınan o can alıcı soruyu soralım: Asıl parazit kim? Bu yazıda, filmin parlak yüzeyinin altındaki rahatsız edici toplumsal gerçekleri, Emrah Safa Gürkan’ın analizleri ışığında 7 maddede inceleyeceğiz.


1. Meritokrasi Yalanı: “Hak Eden Kazanır” Ama Oyun Zaten Hileli

Meritokrasi Meritokrasi ideolojisinin simgesi: Başından beri hileli olan oyun

Meritokrasi, yani “hak edenin hak ettiğini aldığı” bir düzen fikri, kulağa son derece adil gelir. Ancak kapitalist sistemde bu fikir, iki acımasız yan ürün yaratır: Birincisi, eğer başaramadıysan, bunu hak etmişsindir. İkincisi ve daha tehlikelisi, bu durum insanların kendi başarısızlıklarını bir kader gibi içselleştirip sisteme asla itiraz etmemesine neden olur.

Bu ideoloji, Gramsci’nin “kültürel hegemonya” olarak tanımladığı şeyin ta kendisidir. Toplum, bu adaletsizliği “fakirler de çalışsın kazansın” gibi söylemlerle normalleştirir ve meşrulaştırır.

“Hak eden yapar, yapamadıysan sana bizim öyle arkadaşlarımız vardı açık açık söyleyenler vardı yani işte sen fakirler hak ediyor neden abi çalışsınlar onlarda falan filan gibi.”

“Cebinde 5 dolarla Amerika’ya gidip zengin olma” miti tam da bu yüzden bir efsanedir. Başarının arkasında neredeyse her zaman bizim görmediğimiz bir başlangıç sermayesi, bir aile desteği veya doğru bir network bulunur. Geri kalanlar için oyun, daha başlamadan hilelidir.


2. Burjuvanın Görünmez Korkusu: Aristokrat Değilsen, Her An Düşebilirsin

Burjuva ve Aristokrasi Modern lüks evler - Kaygan bir zemin üzerinde kurulan statünün simgesi

Burjuva sınıfı ile aristokrasi arasında temel bir fark vardır. Aristokratın statüsü doğuştan gelir; fakirleşse bile kimliğini, o “aristokrat” olma halini kaybetmez. Oysa burjuvanın konumu tamamen çalışmaya ve servete bağlıdır. Bu yüzden sürekli bir “düşme” riski ve korkusu taşır.

Bu derin korku, burjuvanın iki temel özelliğini doğurur: katı bir ciddiyet (sternity) ve alt sınıflarla temas etmeme arzusu. Park ailesinin nezaketi, bir iyilik göstergesi değil, Emrah Safa Gürkan’ın belirttiği gibi, “çoğu zaman kabalığı kapamak için kullanılan” bir silahtır. Bu, onlara hem sosyal mesafeyi koruma hem de vicdani bir rahatlık sağlayan, adeta cilalanmış bir acımasızlıktır.

Bu katı kurallar ve temas etmeme arzusu, bir tercih değil, bir zorunluluktur. Aristokrasinin aksine, burjuva statüsü her an kaybedilebilecek kaygan bir zemindedir ve bu yüzden sınırlarını sürekli olarak çizmek, saflığını korumak ve en ufak bir düzensizliğe bile tahammül edememek zorundadır.


3. Sınıfsal Tiksintinin Silahı: Koku

Koku ve Sınıf Görünmez ama aşılmaz sınıf bariyeri - Koku metaforu

Filmde “koku” teması, sınıflar arasındaki görünmez duvarı somutlaştıran en güçlü metafordur. Zengin Park ailesi, fakir Kim ailesine karşı her zaman nazik ve mesafeli davransa da onların “kokusundan” duydukları rahatsızlığı gizleyemez. Bu durum, sadece bodrum katının nemli kokusu değildir.

Bu koku, eski çağlarda hastalıkların kötü kokularla yayıldığına inanılan “miyazma teorisini” anımsatır. Koku, fiziksel bir rahatsızlığın ötesinde, aşılmaz bir sınıf bariyeridir. Aşağıdakileri insanlıktan çıkaran, onları, kendilerine “bulaşmasından” korkulan bir hastalık, bir virüs gibi gören ve temas edilmemesi gereken varlıklara dönüştüren acımasız bir silahtır.

Filmin sonundaki kanlı patlamayı tetikleyen şeyin, Bay Park’ın tiksintiyle burnunu tutması olması bu yüzden tesadüf değildir.


4. Ulaşılamaz Olanın Dayanılmaz Cazibesi

Prestij ve Erişilmezlik Exclusive - Sadece seçilmişlerin erişebildiği lüks

Zenginler için prestij, sadece para sahibi olmaktan çok daha öte bir anlam taşır. Asıl motivasyon, başkalarının sahip olamadığı, “ulaşılması zor” (exclusive) şeylere sahip olmaktır. Değer, metanın kendisinden çok, ona erişimin ne kadar kısıtlı olduğuyla ölçülür. Film bu durumu birkaç çarpıcı örnekle gözler önüne serer:

  • Eve hizmetçi çağırmak için bile üye olunması gereken özel kulüp (The Care).
  • Analizde bahsedilen, lüks bir saate sahip olmak için yıllarca sırada beklemek.
  • Bu prestij arayışı, çocuklarının doğum gününde Handel aryaları söyletmekte veya araya sıkıştırdıkları Tarzan İngilizcesi kelimelerde (“Jessica, nice!”) kendini gösterir. Bu, sahip olamadıkları kültürel sermayeyi taklit etme çabasının trajikomik bir yansımasıdır.
  • En temel güdü olan komşuyu kıskandırma (“komşuyu çatlatmak”) isteği.

Bu doymak bilmez arayış, insanın sosyal bir varlık olmasından ve kendi değerini çoğu zaman başkalarının gözündeki yansımasıyla ölçme ihtiyacından kaynaklanır.


5. En Büyük Hayal: Sistemi Yıkmak Değil, Sistemin Zirvesine Çıkmak

Sistemin Zirvesi Ki-woo’nun hayali: Sistemi değiştirmek değil, sistemde yukarı çıkmak

Sistemin kendini nasıl yeniden ürettiğini gösteren en trajik nokta burasıdır. Filmdeki fakir Kim ailesi, yaşadıkları tüm aşağılanmalara ve haksızlıklara rağmen sistemi bir an bile sorgulamaz. Bunun en acı örneğini filmin sonunda görürüz: Ailenin oğlu Ki-woo, babasını evin gizli sığınağındaki esaretten kurtarmak için sistemi yıkmayı veya adaletsizliğe isyan etmeyi değil, çok para kazanıp o evi satın almayı hayal eder.

“Çok para kazandığını hayal ettiği sahnede, çocuk aynı Mr. Park gibi giyiniyor; o uyuz, soğuk, beyaz yakalı gibi. Babasını böcekliğe mahkum eden sistemin içinde kazanmayı arzuluyor.”

Hayalleri bile, kendilerini ezen sistemin estetiği ve değerleriyle şekillenmiştir. Babasını bodrumdan kurtarma fantezisi dahi bir isyan değil, sisteme tam bir teslimiyettir.


6. Parazitler Birbirini Yerken: Aşağıdakilerin Trajik Savaşı

Alt Sınıfların Savaşı Sistemin en büyük zaferi: Fakirlerin birbirine düşmesi

Filmde, evin gizli sığınağında yaşayan eski hizmetçi ve kocasıyla Kim ailesinin karşılaştığı an, filmin en can alıcı sahnelerinden biridir. Mantıken, aynı kaderi paylaşan bu iki “parazit” ailenin, ortak düşmanları olan zengin ev sahiplerine karşı birleşmesi beklenir. Ancak tam tersi olur. Sınırlı kaynaklar ve o evde kalabilme mücadelesi için birbirleriyle ölümcül bir savaşa tutuşurlar.

Tıpkı analizde belirtildiği gibi, “İki tane parazit olabilirlerdi, parazitler birbirini yedi.”

Emrah Safa Gürkan, bu trajik sahnenin Luis Buñuel’in Viridiana filmindeki anarşiyi anımsattığını belirtir. Her iki filmde de alt sınıflar, denetimsiz kaldıkları ilk anda birleşmek yerine, küçük hesaplar ve disiplinsizlik yüzünden birbirine düşer ve kendi sonlarını hazırlar.

Bu, sistemin en büyük zaferidir: Ezilenlerin, enerjilerini ezenlere değil, kendi kader ortaklarına yöneltmelerini sağlamak. Kurtuluşun bireysel başarıda arandığı bir düzende, yanınızdaki her fakir, bir yoldaş değil, potansiyel bir rakiptir.


7. Evin Katları, Hayatın Katları: Merdiven Alegorisi

Merdiven Alegorisi Toplumsal hiyerarşinin mimari yansıması - Yukarı çıkan merdivenler

Filmdeki evin mimarisi, tek başına bir toplumsal hiyerarşi alegorisidir. Her kat, farklı bir sınıfı ve yaşam standardını temsil eder:

  • Yerin Altı: Kim ailesinin yaşadığı, böceklerin cirit attığı ve ilk tufanda sular altında kalan yarı bodrum katı. Hayatın en dibi.
  • Zemin ve Üst Katlar: Park ailesinin yaşadığı, her şeyin düzenli, temiz, “harmonik” ve sanat eserleriyle dolu olduğu aydınlık mekanlar. Ulaşılmak istenen ideal.
  • Gizli Sığınak: Zenginlerin varlığından bile haberdar olmadığı, sistemin en dibindeki bir başka yaşam alanı. Unutulmuşlar, görünmez olanlar.
  • Göremediğimiz En Üst Kat: Zengin ailenin çocuğunun odasının bulunduğu en üst seviye. Hatta kamera bile bu kata çıkmaktan imtina eder, açıları değişir ve bizi, yani izleyiciyi bile o en mahrem ve en üst seviyeden dışlar.

Bu merdiven yapısı, insanların sürekli tırmanmaya çalıştığı ama çoğunun daha ilk basamaklarda elendiği, yukarı çıktıkça ödüllerin azaldığı ve rekabetin arttığı acımasız bir toplumsal modelin mimari bir yansımasıdır.


Sonuç: Hangi Basamaktasın?

Toplumsal Merdiven Parazit - Biz bu merdivenin hangi basamağındayız?

İşte Parazit’in dehası, bu mimari merdivenleri toplumsal bir haritaya dönüştürmesidir. Film, sadece bir Güney Kore hikayesi anlatmıyor. Küresel kapitalizmin yarattığı derinleşen toplumsal hiyerarşileri, görünmez sınıf kurallarını ve en alttakileri bile esir alan psikolojik tuzakları ustalıkla ortaya koyuyor. Film, bir yandan zenginlerin kaygılarını ve statü arayışını gösterirken, diğer yandan fakirlerin hayallerinin bile nasıl sistem tarafından şekillendirildiğini yüzümüze vuruyor.

Peki, bu filmden sonra sormak gerek: Biz bu merdivenin hangi basamağındayız ve farkında olmadan kimin kokusu bizi rahatsız ediyor?